Ana içeriğe atla

Sosyal Politika Endüstrileşme İlişkisi

    Endüstrileşme dünyanın siyasal, sosyal ve ekonomik tarihinde önemli değişimlere sebep olmuştur. Toplumsal yapıdaki köklü değişimlere ve sefalete zemin oluşturmuştur. Endüstrileşmenin daha insancıl olabilmesinde sosyal politika bir denge aracı olarak görülmüştür. Sosyal politika devletler tarafından uygulanan politikalar olarak tanımlansa da uluslararası kurumlar da son derece etki sahibidirler. Hatta bu konuda Dünya Sağlık Örgütü (WHO), IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler vb. kuruluşlarda kararlar üzerinde etkili olmaktadır.
İlk devletlerde dış tehditler önemli iken askeri gelişim önemsenmiştir ancak endüstri toplumu ile bu durum değişmiş devletin sorumluluk alanı genişlemiştir, sınıflar arası çatışmalarda etkin tehditler haline gelmiştir. Sonrasında yaşanan dünya savaşları ile sosyal politikalar toplumsal düzeni korumak amacıyla önem arz etmiştir. Kendi ihtiyacını karşılayamayan, bakıma ve desteğe muhtaç bireyler ile yeni ilişki ve politikalar oluşmuştur. Ulus devletin parçalanması, feodalitenin çöküşü ve Avrupa için kilisenin etkinliğinin azalması, reform hareketleri, coğrafi keşifler ve artan zenginlik gibi süreçler içinde sosyal politikaların önemi ve etkisi gelişmiştir.
Bilimsel anlamda sosyal politika ilk kez 1870’lerde, Bismarck yönetimindeki Almanya’da uygulanmaya başlanmıştır. Kısa zamanda büyük bir gelişme gösteren sosyal politika, özellikle 2.Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda bilimsel yayınların ve araştırmaların konusu olmuştur. Günümüzde ise hem alan hem de içerik bakımından oldukça geniş bir kavram haline gelen Sosyal Politika; Kıta Avrupası’nda Sosyal Politika, Kuzey Amerika literatüründe ise Sosyal Refah Politikası ismiyle kullanılmaktadır.
Kavram olarak Esping-Andersan (1990) üçlü bir sınıflandırma olarak ABD, Kanada, Avustralya ile 1980 sonrası “İngiltere ve İrlanda’yı içeren liberal”, “İskandinav ülkelerini içeren İskandinav”, “Almanya, Fransa, Avusturya’yı içeren Korporatist Orta Avrupa” devlet modeli ayrımlarını yapmıştır.
Endüstri açısından bakıldığında ise orta çağ ve feodal yapı, coğrafi keşifler ve endüstrileşme birbirini takip etmiştir. Yıkılan imparatorluklar ve kitle hareketleriyle, mülkiyet ve egemenliğin birbirine katıldığı siyasi iktidar ve ekonomik iktidarın aynı kişide birleştiği Feodalite ortaya çıkmıştır. Ticaretin gelişmesi, bilgi paylaşımı, yeni ticaret yollarının keşfi ve İstanbul’un fethi ile Osmanlı’nın genişlemesiyle birlikte feodalitenin çöküşü kaçınılmaz hale gelmiştir. Karayoluna kıyasla çok daha karlı olan deniz yollarının kullanılması ile toplum içerisinde değişiklikler hızlanmış, zengin kesim değişmiş, aydınlanma yaşanmıştır. Gelişen endüstri ile insan emeği ve gücünün yerini yel değirmeni, su, hayvan gücünün yerini makineler almıştır. Bu süreç içerisinde insan emeğinin değeri düşmüş, sosyal politikalar ve ideolojiler tartışılmaya başlanmıştır.
Sosyal politika ve endüstri ilişkisi göz ardı edilemeyeceği gibi günümüzde refah artışı, insan hakları, hukuk düzeni sosyal politikanın uygulanma alanlarıdır ve bu kapsamın boyut, içerik ve ölçülerinin gelecekte değişeceği ön görülebilir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çevre Sorunları Yeşil Siyasi Partiler

     Dünyada ve Türkiye’de ekolojizmin siyasal olarak kurumsallaşması ve Yeşil Siyasete, Yeşil Partilere bakıldığında özellikle 1960’lar sonrasında siyasal iktidar için mücadele eden siyasi partiler üzerinde bir baskı grubu olarak etkileme faaliyetlerinde bulunan ve kadına aktif görevler yükleyen gruplar, oluşumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye’de ilk “Yeşil Parti” 1994 yılında tartışmalı bir kurulma süreci sonrası Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Daha sonra ise 2008 yılında kurulan partinin 2016 yılında tüzel kişiliği iptal edilmiş, 2020 yılında tekrar kurulmuş ve hayattadır.

Kamu Yönetimi ve Reformun

     Kamu yönetimi alanında yapılan reformların amacı genel olarak stratejik yönetimdir. Dünya’da yönetim alanı, Weber’in bürokrasi teorisindeki merkeziyetçi ve bürokratik sistemlerden daha özerk veya özel kurumlara doğru değişmektedir. Yeni yapılanma, geçmişteki merkeziyetçi bürokratik sistemlere göre daha dinamik ve değişime açıktır. Mevcut kamu kurumlarının mali, idari ve hukuki yapıları stratejik yönetime uygun değildir. Sadece yasal ve kurumsal düzenlemeyle işleyen mekanizmaların stratejik yönetilmesi zordur. Anglo-Sakson kültüründen ilham alan stratejik yönetim anlayışı, Weber’in merkeziyetçi bürokrasi teorisine göre işleyen yapısına uygun değildir. Kurum yapısı ile stratejik yönetim şekli, kurumun büyüklüğü, içinde bulunduğu çevre, önceki yönetim şekli gibi unsurlarla uyumlu olmalıdır.