Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sosyal Politika Endüstrileşme İlişkisi

     Endüstrileşme dünyanın siyasal, sosyal ve ekonomik tarihinde önemli değişimlere sebep olmuştur. Toplumsal yapıdaki köklü değişimlere ve sefalete zemin oluşturmuştur. Endüstrileşmenin daha insancıl olabilmesinde sosyal politika bir denge aracı olarak görülmüştür. Sosyal politika devletler tarafından uygulanan politikalar olarak tanımlansa da uluslararası kurumlar da son derece etki sahibidirler. Hatta bu konuda Dünya Sağlık Örgütü (WHO), IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler vb. kuruluşlarda kararlar üzerinde etkili olmaktadır. İlk devletlerde dış tehditler önemli iken askeri gelişim önemsenmiştir ancak endüstri toplumu ile bu durum değişmiş devletin sorumluluk alanı genişlemiştir, sınıflar arası çatışmalarda etkin tehditler haline gelmiştir. Sonrasında yaşanan dünya savaşları ile sosyal politikalar toplumsal düzeni korumak amacıyla önem arz etmiştir. Kendi ihtiyacını karşılayamayan, bakıma ve desteğe muhtaç bireyler ile yeni ilişki ve politikalar oluşmuştur. Ulus devletin parçal

Sosyal Yardımların Gelişimi ve Uluslararası Hukuk Kaynakları

     Kamu aracılığıyla yapılan sosyal yardımlar az ya da çok bütün toplumlarda görülmüş ve zaman içerisinde gelişim göstermiştir. Bu açıdan bakıldığında sosyal yardım kavramı tarihsel olarak ilk devlet organizasyonlarına kadar götürülebilmektedir.  Uluslararası Çalışma Örgütü ve Phildalphia Bildirgesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi ise sosyal yardımların uluslar arası hukuk açısından çeşitli örnekleri olarak gösterilebilir..

Sosyal Devlet Türleri

     Toplumun refahını arttırmak temel amacı olan, eşitsizliklerle mücadele edip, sahip olunan hakların korunması ve geliştirilmesine yardımcı olan ve bunu hukuksal güvence altına alıp, sosyal ve ekonomik hayata müdahale eden sosyal devletin bu amaçları gerçekleştirmek için kullandığı çeşitli ekonomik ve sosyal politikalara göre farklı sınıflara ayrılmaktadır.      Liberal sosyal refah devletinde, ekonomiye olan müdahalenin en az düzeyde olması ve piyasa ekonomisi istenir, bireyin siyasal ve ekonomik hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması gerektiği savunulur.      Muhafazakâr sosyal refah devletinde, sosyal hakların tanınması kural niteliğindedir, liberalizm kadar sert olmamakla birlikte piyasa etkinliği önemlidir. İstihdama değil sosyal sigortaya önem verilmekte, denge gözetilmektedir.      Sosyal demokrat sosyal refah devletinde ise sosyal dayanışma ve eşitlik ön planda olup, liberal düşünce gibi minimum müdahale veya muhafazakar refah devleti gibi piyasa müdahalesi haricinde

Sosyal Refah Devleti Politikaları

Sosyal refah devleti temel olarak, toplumun refahını arttırmayı amaçlar. Eşitsizliklerle mücadele eder, sahip olunan hakların koruyup ve geliştirilmesine yardımcı olur ve bunu hukuksal güvence altına alır. Bu amaçları gerçekleştirirken sosyal ve ekonomik hayata müdahale eden sosyal refah devleti çeşitli ekonomik ve sosyal politika araçları kullanılmaktadır. Ekonomi Politikası Ekonomi politikası adı altında, maliye, para ve kredi, dış ticaret politikaları; Kamu İktisadi Teşebbüsleri, regülasyon ve kontrol politikaları toplanır. Bu politikalar içerisinde maliye politikası önemli yer tutar diğerleri ise yardımcı konumda bulunur. Sosyal Politika Araçları Sosyal politika araçları, sosyal sigorta, sosyal yardım, sosyal teşvik, tazmin ve sosyal hizmetlerden oluşur. Bu araçlar aracılığıyla, toplumdaki muhtaçların korunması, çalışanların durumlarının iyileştirilmesi ve gelecek güvencesi sağlanarak genel refah seviyesinin artışı hedeflenir.

Sosyal Yardım Politikası ve Tarihi Sosyal Refah Devleti

     Sosyal Yardım Politikası ve Tarihi Sosyal Refah Devleti           Sosyal yardımların gelişimine bakıldığında, Sosyal Devlet ilkesinin bir gereği olarak görülmüş ve tarihsel süreçte hem ulusal hem uluslararası anlamda gelişim göstermiştir. Sosyal refah devletinde sosyal yardımlar, tarihsel süreç içindeki değişimi ve uluslararası hukuk kaynakları açısından incelenmektedir. Sosyal refah devletinin farklı anlayışları bulunsa da bazı ortak amaçlar ile ortak bir tanımlama yapılabilir. Toplumun refahını arttırmanın temel hedef olduğu, eşitsizliklerle mücadele eden, sahip olunan hakların korunması ve geliştirilmesine yardımcı olan ve bunu hukuksal güvence altına alıp, sosyal ve ekonomik hayata müdahale eden devlet ortak bir sosyal refah devleti tanımlamasıdır. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için ise çeşitli ekonomik ve sosyal politika araçları kullanılmaktadır.

Kamu Yönetimi ve Reformun

     Kamu yönetimi alanında yapılan reformların amacı genel olarak stratejik yönetimdir. Dünya’da yönetim alanı, Weber’in bürokrasi teorisindeki merkeziyetçi ve bürokratik sistemlerden daha özerk veya özel kurumlara doğru değişmektedir. Yeni yapılanma, geçmişteki merkeziyetçi bürokratik sistemlere göre daha dinamik ve değişime açıktır. Mevcut kamu kurumlarının mali, idari ve hukuki yapıları stratejik yönetime uygun değildir. Sadece yasal ve kurumsal düzenlemeyle işleyen mekanizmaların stratejik yönetilmesi zordur. Anglo-Sakson kültüründen ilham alan stratejik yönetim anlayışı, Weber’in merkeziyetçi bürokrasi teorisine göre işleyen yapısına uygun değildir. Kurum yapısı ile stratejik yönetim şekli, kurumun büyüklüğü, içinde bulunduğu çevre, önceki yönetim şekli gibi unsurlarla uyumlu olmalıdır.

Weber Otorite Tipleri

Weber’e göre otorite tipleri, geleneksel, karizmatik ve yasal-rasyonel olmak üzere üç başlık altında toplanabilir. 1) Geleneksel Otorite: Eskiden beri var olan ve geleneklere uygun olarak oluşan, liyakate değil irsiyet ve statüye dayanan otoritedir. Yasalara değil geleneklerin yetki verdiği efendilere itaat edilir, emirlerin meşruluğu geleneklere aykırı olamamalarına bağlıdır. 2) Karizmatik Otorite: Olağanüstü ve tanrı vergisi kişiliğe, mutlak bağlılık ve güven, kahramanlık veya başka niteliklere inanmaya dayanan otoritedir. Olağanüstü kişiliğe sahip ve genellikle kriz döneminde ortaya çıkan nadir kişilerde görülen otorite tipidir. Toplumların gelenek, tarih ekonomik ve siyasal durumlarıyla ilişki olarak ortaya çıkmaktadır. 3) Yasal Otorite: Yasalara dayanan, modern devler memurları ve siyasal güç sahiplerinde görülen egemenlik yetkisidir. Yetkililer yasalara uygun oldukça meşrudurlar. Emir verme gücüne sahip olanlara değil rasyonel kurallara yani hukuka itaat edilir. Weber’e göre yasa

Siyasi Kurumların Güç Kaynakları

     Siyasi kurumların güç kaynakları kısaca açıklandığında, meşru otoriteyi temsil etmeleri, bütçe yapma hakkı, yetki verme gücü ve halkı temsil etmeleriyle ilgili olarak beş başlık altında incelenebilir. 1) Meşru otoriteyi temsil etme. Bürokrasiyi yönetme, işletme, yönlendirme ve denetleme siyasi kurumların yetkisindedir ve bu yetkiyi demokratik ilke, anayasa ve yasalardan alır. 2) İkinci güç yetkisi para yani bütçe yapma yetkisidir. Bütçe yapma ve vergi koyma yetkisi siyasi kurumların elindedir. 3) Üçüncü güç kaynağı halktır, siyasi kurumlar halkı temsil eder. Siyasi kurumlar, seçmenler, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları ile olan ilişkileri sayesinde siyasi güce sahiptirler. Dolayısıyla halkı en fazla temsil yetkisine sahip kurumdurlar. 4) Siyasi kurumlar, bürokrasi içerisinde yaşanan yetki ve özerklik talepleri, serbestlik elde etme çalışmaları ve bütçe konularında yetkili olan kurumdurlar. 5) Beşinci olarak bürokrasi dışında kendilerine bağlı uzman personel kadrolarına v

Çevre Sorunları Yeşil Siyasi Partiler

     Dünyada ve Türkiye’de ekolojizmin siyasal olarak kurumsallaşması ve Yeşil Siyasete, Yeşil Partilere bakıldığında özellikle 1960’lar sonrasında siyasal iktidar için mücadele eden siyasi partiler üzerinde bir baskı grubu olarak etkileme faaliyetlerinde bulunan ve kadına aktif görevler yükleyen gruplar, oluşumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye’de ilk “Yeşil Parti” 1994 yılında tartışmalı bir kurulma süreci sonrası Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Daha sonra ise 2008 yılında kurulan partinin 2016 yılında tüzel kişiliği iptal edilmiş, 2020 yılında tekrar kurulmuş ve hayattadır.

Çevre Sorunları ve Uluslararsılık

     Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası uluslararası toplumda artan çevre bilinci ve buna paralel gerçekleştirilen toplumsal hareketler uluslararası kuruluşları harekete geçirmiştir. Özellikle Birleşmiş Milletler bünyesinde ya da öncülüğünde düzenlenen organizasyonlarda sürdürülebilir bir kalkınma ve gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya bırakmanın yolları konusunda tartışılmış, ilkeler benimsenmiş ve eylem planları hazırlanmıştır. İnsan ve çevre ilişkilerinin çevre lehine düzenlenmesine yönelik gerçekleştirilen organizasyonlar sırasında alınan kararlar üye ülkelerinde katılım onayı ile yürürlüğe konulmuştur.

Çevreci Yaklaşımlar ve Ekolojizm

     Çevreci yaklaşımların ortak kaygısı çevre ve çevrenin korunup geliştirilmesidir. İnsan faaliyetlerinin ülkeler düzeyinde özellikle Sanayi Devrimi sonrası ekonomik büyüme ve kalkınmayı nceleyen yapısının doğal çevrede sebep olduğu tahribat ve bozulmalar, çevreci yaklaşımların düşünce düzeyinden, toplumsal hareketlere dönüşmesinde etkili olmuştur. Özellikle sanayileşmiş ülkelerin kalkınma faaliyetleri en büyük çevre tehdidini oluşturmaktadır.

Ekoloji ve Etimolojisi Siyasal Çevrebilimi

     Ekolojizm, insanın diğer türlerden ve doğadan üstün olduğuna dayalı insan odaklı anlayışı reddederek, insanı da diğer türler gibi doğanın bir parçası olarak kabul eden (bütüncül) bir anlayışa sahip çevre odaklı, ideolojik bir düşünce sistemidir. Etimolojik olarak, eski Yunan dilindeki ev-çevre ve bilim anlamına gelen eko-logos kelimelerinden oluşur. Türkçeye çevrebilimi olarak çevrilen ekoloji düşüncesinde, bireyler, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ya da devlet yönetimi düzeyinde karar alıcıların çevreyi ortak payda olarak görmesi gerekliliğine vurgu yapılır.

Diğer Çevre Sorunları

     Gürültü, günlük yaşam içerisinde birçok kaynağı olabilen ve kaçınılmaz, önlenemez şeklinde iki sınıfa ayrılan çevre sorunudur. Katı atıklar ise sahibinin artık istemediği, toplanarak bertaraf edilmesi gereken katı şeylerdir. Radyoaktif kirlilik, insanoğlunun ihtiyaç duyduğu yüksek enerjiyi nükleer enerjiden karşılamasının bir sonucudur. Ormanların tahribi, dünyadaki en küçük virüs ve bakterilerden en büyük bitki ve hayvanları içeren biyolojik çeşitliliğin yok oluşu ve GDO diğer çevre sorunlarıdır.

Toprak Kirliliği

     Toprak kirliliği, içerisinde belirli oranda hava ile su içeren ve çok sayıda canlıyı barındıran toprağın, kimyasal, biyolojik, fiziksel ve jeolojik yapısının bozulmasıdır. Kirliliğin dört temel sebebi ise hava ve su kirliliği, yapay gübre ve pestisitler ve katı atıklardır.

Su Kirliliği

     Su kirliliği, su kaynağının, fiziksel, kimyasal, biyolojik, ekolojik ve radyoaktif özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi ya da insan sağlığında, biyolojik kaynaklarda, suyun çeşitli amaçlarla kullanılmasında, su ürünlerinde ve kalitesinde doğrudan veya dolaylı olarak engelleyici bozulmalara sebep olacak maddelerin ve enerji atıklarının su kaynaklarına nüfuz etmesidir. Su insanlık ve doğa için hayati öneme sahip olan bitkilerinde yaşam kaynağıdır. Su bitkileri gelişimleri için sudan ve havadan karbon, azot ve fosfor gibi elementlere ihtiyaç duyar. Kirli sular bu maddelerce fazla kirli olduğundan bu ortamlardaki su bitkileri anormal büyür ve sulardaki çözünmüş oksijeni tüketerek suda yaşayan hayvanların ölümüne neden olurlar. Bu olay ise ötrofikasyon ile isimlendirilir.

Hava Kirliliği

     Hava kirliliği, belli bir kaynaktan atmosfere bırakılan kirleticilerin, havanın doğal bileşimini bozarak onu, canlılara ve eşyaya zarar verebilecek bir yapıya dönüştürmesidir. Günümüzde hava kirliliğine sebep olan ve en önemli kirleticiler şeklinde ifade edilen sera gazlarının (karbondioksit, metan, azot vb.) atmosferin doğal yapısında az miktarda bulunması ve canlı yaşamı için bu miktarın gerekli oluyor oluşu unutulmamalıdır. Hava kirliliğiyle ilgili olan ozon tabakası, küresel ısınma, iklim değişiklikleri, asit yağmurları ayrıca incelenmelidir.

Ekolojik Dünya Görüşü

     Ekolojik unsurları içeren bu anlayış, insanı ve doğayı bütüncül bir bakışla ele almakta, insanı merkeze alan yaklaşıma son vermekte ve doğayı bir araç olarak gören tahakkümcü bakışı sorgulamaktadır. Sağlıklı bir insan çevre ilişkisinin, toplumsal, kültürel ve ekonomik yapıların yeniden ele alınarak dönüştürülmesine bağlı olduğunu vurgulayan bu anlayış, ekolojik krizin çözümü açısından insanlığa yeni kapılar aralamaktadır.

Modern Toplumsal Süreçler

     Rönesans, 14.yüzyıl İtalya’sında klasik edebiyat sanat eserlerinin yeniden ele alınmasıyla başlayan ardından Avrupa’nın geneline yayılarak Orta Çağ’dan Yeni Çağ’a geçilmesine yol açan tarihi ve fikri gelişmelerin tamamını ifade eder ve yeniden doğuş anlamına gelir. Aydınlanma, bilimin yükselmesi ve kilise otoritesine karşı galip gelmesiyle birlikte akla duyulan güvenin yüceltildiği, 17.yüzyılın sonunda İngiltere’de başlayıp Fransa ve Avrupa’da görülen dönemdir.

Mekanik Dünya Görüşü

     Rönesans Dönemi’nin sonunda başlayan bilimsel devrim ile modern bilim ortaya çıkmıştır. Bu süreç bilimsel yasalara göre işleyen, cansız ve ruhsuz doğa anlayışını getirmiştir. Dünya kâinatın merkezi değil sadece galaksinin kenarında sıradan bir yıldızın etrafında dönen birkaç gezegenden biri haline gelmiştir. Bu görüş insanın doğa algısında radikal bir biçimde dönüşüme sebep olmuştur. Doğanın işleyiş bilgisini elde etmek ve bu bilgiyi teknik aracılığıyla uygulayarak doğa üzerinde hakimiyet kurma fikri öne çıkmıştır.

Organik Dünya Görüşü

     İlkel topluluklar zaman kavramından yoksun oldukları için gelecek kaygısı duymamışlardır. Böyle bir endişenin olmayışı, birikim yapma sahip olma ve elde etme gibi hırslara engel olmuştur. Dolayısıyla ilkel topluluklarda doğa üzerinde tahakküm kurma fikri yoktur. Bu topluluklar için, doğal varlıklara ruh izafe etme ve tapma şeklinde ifade edilen animistik anlayış ve animizm kavramı öne çıkmaktadır. 16. Yüzyılda başlayan ve özellikle bilimsel devrimin etkili olduğu bir sürecin sonunda insan ile doğal çevre arasındaki organik dünya görüşü ortadan kalkmıştır. Modern toplumsal yapıların ortaya çıkmasına ve mekanik bir dünya görüşünün doğmasına yol açan bu süreçte, doğal çevrenin, matematiksel yöntemlerle hesaplanabilen ve dolayısıyla bütün gizemi çözülebilen bir makine olduğu düşünülmeye başlanmıştır.